8 Mart 2014 Cumartesi

Köpekbalığı

Camgözler

Camgözler, Squaliformes ailesinin üyeleridir. Ama bir bakıma halk arasında Triakidae ve Hexanchiformes türleri de camgöz olarak bilinir.

Beslenme

Beslenmelerine göre üç gruba ayrılırlar.
Serbest yüzen deniz canlılarıyla beslenenler: Hexanchus, Lamnidae, Alopias, Carcharhinidae, Squalidae, Somniosus
Tabanda yaşayan deniz canlılarıyla beslenenler: Heterodontida, Scyliorhinidae, Triakidae, Oxynotidae, Echinorhinidae, Pristiophoridae, Squatinoidei
Planktonla beslenenler: Dev köpek balığı (Cetorhinus maximus), balina köpekbalığı (Rhincodontidae)

Kan

Vatozlar gibi köpekbalıklarının kanında da diğer canlılara nazaran daha fazla üre bulunur (% 05 - 8). Bu oran Teleostei balıklarınkinden yaklaşık yüz misli daha fazladır.
Birim hacimdeki alyuvar sayısı Teleostei balıklarınkine göre yaklaşık 5-8 misli daha azdır. Bu eksiklik her alyuvarın yüzeyinin yaklaşık 5 defa daha büyütülmesi ile giderilmiştir.

Sınıflandırma

Günümüzde varlığını sürdürmekte olan yaklaşık 360 köpek balığı türü bulunmaktadır ve bunlar sekiz takımda sınıflanmaktadır. Köpekbalıkları (Selachimorpha) üst takımının kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes) sınıfı içindeki yeri ve içerdiği takımlar aşağıda sunulmuştur:
  • Üst takım: Batoidea - Vatozlar ve tırpana balıkları
  • Üst takım: Selachimorpha - Köpek balıkları

Köpek Balığının Yaşadığı Yerler

Hem okyanusta hem de tatlı sularda bulunabilirler. Tropik sularda, kuzey denizlerinde ve Akdeniz’de çoğunlukla derinlerde rastlanırlar
Pirana
Güney Amerika'daki akarsularda yaşayan, küçük ama yırtıcılığıyla dikkat çeken bir düzineyi aşkın balık türü Pirana adıyla bilinir. Bu balıklar tetralar gibi, saldırgan olmayan çok renkli birçok akvaryum balığının akrabasıdır. Piranalar çok geniş bir alanı kaplayan Amazon havzasındaki akarsularda ve Orinoko gibi yakınındaki ırmaklarda yaşarlar. İçlerinden 4-5 tür özellikle tehlikelidir. Ancak pacular (otçul piranhalar) saldırgan değildir.
  

Özellikleri

Piranaların en belirgin özelliği iri ve sivri dişleridir. Güçlü kaslara bağlı alt ve üst çenesinde sıralanmış olan ustura gibi dişler ağız kapandığında birbirlerine sıkıca kenetlenir. Böylece pirana kendinden çok daha iri olan avından büyük parçalar koparabilir.
En büyük pirana türü Brezilya'nın doğusunda yaşayan ve uzunluğu 60 santimetreyi bulabilen piranadır. (Pygocentrus piraya)
Piranaların son derece yırtıcı olduğu eskiden beri söylenip yazılmıştır[kaynak belirtilmeli]. Gerçekten binlerce balıktan oluşmuş büyük sürüler halinde yaşayan piranaların suya giren ya da düşen sığır ve kapibara gibi iri hayvanlara saldırdığı bilinmektedir. Ama çoğu pirana türü diğer balıklar ve suya düşen meyve, tohum gibi bitkisel maddelerle beslenir. Piranalar ailelerine çok bağlıdır ama kan kokusuna dayanamaz. Örneğin pirananın annesi yaralanmışsa ve pirana kan kokusunu duyarsa hemen annesini yer.Yani huy ve fiziki yapıdan (diş ve kaslar) binevî köpek balıklarına benzerler. Bazı bölgelerde insanlar piranaların bol bulunduğu suların yakınlarına bile girmek istemezken, bazı bölgelerde piranalarla ilgili hiçbir saldırı olayına rastlanmamıştır. Bu balıkların özellikleri çok açken, üreme döneminde ya da büyük sürüler halinde dolaşırken büyük hayvanlara saldırdıkları sanılmaktadır[kaynak belirtilmeli]. Dişi piranalar yumurtalarını su bitkilerine yapıştırır, erkekleri de bunları yavrular gelişip çıkıncaya kadar korurlar.

Piranha anatomisi

SIRT YÜZGECİ; Sırt yüzgeci balığın dik durmasını sağlar. Bir nevi omurga görevi yapar.
ADİPOSE YÜZGECİ; Bu yüzgecin ne işe yaradığı bilinmez. Karasin grubu tüm balıklarda vardır. Etli bir yapıya sahiptir.
KUYRUK YÜZGECİ; Balığın su içinde ilerlemesini sağlar. Sağa ve sola hareket ettirerek balık suyu yarar ve ilerler. Ayrıca dümen görevi yapar ve balık kuyruğu sayesinde yönlenir.
ANAL YÜZGEÇ; Sırt yüzgeci ile birlikte omurga görevini üstlenir balığın dengede ve dik durmasını sağlar. Ayrıca bazı balıklarda üremeye yardımcı olur. (Lepisteste olduğu gibi)
KARIN ve GÖĞÜS YÜZGEÇLERİ; Balıkta kol bacak yerine geçerler. Bu yüzgeçler sayesinde manevra yaparlar. İleri geri yaptıkları hareketler ile balık ani fren yapabilir ya da yavaşlayabilir. Kumu karıştırmak ya da yumurtalarına oksijeni bol su yönlendirmek için göğüs yüzgeçlerini kullanırlar.

Piranalarda beslenme

Pygocentruslar; Piranhalar doğada avlanarak beslenen canlılardır. Akvaryumda da bu güdü ile beslenirler. Yem attığınızda bazen korkak davranışlar sergilerler. Aslında bu korkak davranışlar avını yanıltmak ve onu kaçmasını engellemek içindir. Geri çekilip bir iki kere yaklaşıp kaçarlar ve daha sonra aralarından bir balık ilk ısırığı alır. Balığın kaçışı kalmamıştır ve saliseler içinde diğerleri de saldırır. Sürü oluşturacak kadar minimum sayıda balık beslemiyorsanız. Balık bu güdüleri kaybedecek ve parçalama işini bırakacaktır. Böyle bir durumda ufak parçalar halinde yem vererek balığı beslemek gerekir. En az 5-6 balık ile oluşturulacak küçük sürü balıkların birbirinden kuvvet almasını sağlar ve kendinden 3-4 daha büyük bir canlıya bile saldırabilirler. Piranhaların saldıramayacağı avın boyutu sürüdeki balık sayısına bağlıdır. Onlar saldırırken tek vücut olurlar ve hepsinin oluşturduğu kütleden daha büyük bir canlıya saldıramazlar. Genelde leş vb. şeylerle beslenirler. Fakat sürekli olarak bu tip yiyecekler bulamayıp açık sularda gördükleri hareketli canlılara da saldırırlar.
Serrasalmuslar; Asalak balıklardır. Genelde pygocentruslardan fırsat bulamazlar. O yüzden genel beslenme şekilleri başka balıklar üzerindendir. Kendi boylarında ya da daha büyük balıkların yanlarında dolaşıp acıktıkça balıktan parçalar kopartırlar. Balık bir hafta veya daha kısa sürede iyileşecektir. Fakat bu arada yeni bir yarası daha olacaktır. Balık kaçana kadar peşinde dolaşıp durur ya da artık balığın kaçacak hali kalmaz yaralarından dolayı hastalanmıştır ve ölecektir ki o ölmeden onu parçalayıp yer. Aslında işlerini garantiye alıp hiç aç kalmayan balıklardır. Pygocentruslar uzun süre aç kalıp daha sonra haddinden fazla beslenirler. Serrasalmuslarda bu yoktur. Bir pygocentus'a nazaran daha büyük cüssesi vardır fakat buna rağmen daha da küçük mideleri vardır. Az yiyerek karınlarını doyurabilirler ve kuraklık zamanında daha fazla hayatta kalma şansları vardır
Aslan
Afrika aslanı, dünyanın en büyük dört kedisinden (kaplan, aslan, jaguar, leopar) biridir. Erkek Afrika aslanı ortalama 250kg'dır. Kaydedilmiş en ağır aslan 1970 yılında İngiltere'deki Colchester Zoo adlı hayvanat bahçesindeki Simba adlı aslandır. Ağırlığı 435 kg olarak kaydedilmiştir. Dişiler ise ortalama 150 kg'mı bulabilir. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Pençelerinin büyük olması, yere sağlam basmasını sağlar. Aslanlar birbirleriyle bölgeleri için kavga eder. Genellikle bu ölümle sonuçlanabilir. Aslanların pençeleri ve dişleri çok keskindir. Bir insanı bir vuruşta öldürebilir veya yaralayabilir. Genellikle Afrika kıtasında yaşamlarını sürdürürler.Aslanlar dünya üzerinde yaşayan kedi türleri içinde en sosyal cinstir. Diğer tüm kedi cinsleri antisosyal olup yalnız yaşamayı tercih ederken aslanlar büyük gruplar oluşturan tek kedi cinsidir. Grup oluşturmalarının en büyük sebebi kendilerinden çok hızlı olan avlarını grupsal pusu kurarak yakalamak olduğu bazı bilim dünyasınca öne sürülmektedir.

Yayılımı

Yaklaşık 10 bin yıl önce aslanlar Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere 5 kıtada yaygın haldeydiler. Bugün ise Amerika kıtasının tamamında, Asya kıtasının Hindistan hariç her yerinde, Avrupa’nın tamamında ve Afrika kıtasının bir bölümünde nesilleri tamamen tükenmiş halde. Bugün Afrika aslanı alt türü, aslan türünün en kalabalık ırkını teşkil ediyor. Vahşi doğada Afrika aslanı, sadece Afrika kıtasının bazı bölümlerinde bulunur. Sahra Çölü’nün güney bölgelerinde, Orta Afrika’nın yaklaşık yarısında, Doğu Afrika’da ve Güney Afrika’nın küçük bir bölümünde yaşamaktadır.

Avlanma

Aslanlar avladıkları Afrika mandasını yerken
Savunmada ve av sırasında birleşen aslanlar, avlarını kovalar ya da pusuya düşürür. Genellikle gece avlanırlar. Av esnasında genellikle kükremezler. Fakat avı kovalarken birbirleriyle bağlantıyı sürdürmek için homurdandıkları olur.Buldukları taktirde leş yemekten de geri durmazlar. Aslanlarda av paylaşımı hiyerarşik bir düzende olur. Avdan ilk olarak yararlanma ayrıcalığı erkek aslandadır fakat sürünün erkek aslanı av mahalinde mevcudiyet gösterene kadar avı yere düşüren dişiler öncelikli faydalanır. Avlanan hayvan antilop ya da bufalo yavrusu gibi küçük veya ortaboy av ise avlanma esnasında takımdan ayrı düşmüş daha yaşlı aslanların avın düşürüldüğü noktaya daha çabuk ulaşan diğerlerinin sırasını bekledikleri gözlemlenmiştir. Ortalama bir Afrika aslanının hızı saatte 55 km’yi bulabilir. Ancak bu hızını yalnızca kısa bir süre devam ettirebilir. Hız almadan 2 m yüksekliğe zıplayıp, 8 metre uzaklığa atlayabilir. Erkek aslanlar dişilerden daha ağırdır.Aslanlar etçildirler.

Üreme

Dişi bir Asya aslanı
Afrika Aslanları 2 yaşında çiftleşmeye başlarlar. Fakat tam olgunluğa 5 yaşında erişir. Erkekler poligamdır, yani birden fazla eşleri vardır. Çiftleşme sırasında ve öncesinde erkek sürekli kükrer. İşe karışan erkeklerle kavga edebilir. Gebelik süresi 105-112 gün arasında değişir. Dişi bir doğuruşunda 2-5 arası yavru dünyaya getirir. Yeni doğan yavrular kördür. Ayrıca kürkleri de beneklidir. Gözleri doğumdan 6 gün sonra açılır. Dişi, 3 aylıkken yavruları sütten keser ve onları avlanma dersleri vermeye başlar. Bir yaşındaki yavrular bunu kendileri başarırlar. Yavrular arasındaki ölüm oranı fazladır. Bunun nedeni yavruların en son beslenmesidir. Bu yüzden yavrularda vitamin eksikliği görülür. Fakat bu doğal bir nüfus kontrol yöntemidir. Böyle durumlarda da dişiler yavruları ölümden kurtarmak için avlanır ve önce yavrularını beslerler. ve sonra kendilerinden ayrılana dek yavrularına bakarlar.....

Yılan

Yılanlar (Latince: Serpentes), Pullular (Squamata) takımına ait uzun, ayaksız etçil sürüngenlerdir.
Serpentes alt takımının üyeleri, ayaksız kertenkelelerden dış kulakların ve göz kapaklarının olmayışı ile ayırdedilirler. Bütün pullar gibi yılanlar da, vücudu üst üste binen pullarla kaplı ektotermik amniyot omurgalılardır. Çoğu yılan türü, ataları olan kertenkelerinkinden çok daha fazla eklemi olan bir kafatasına sahiptir. Bu yılanlara son derece hareketli çeneleriyle kendi kafasından daha büyük avları yutma imkânı verir. Dar vücutlarına uygun bir şekilde yerleşebilmesi için yılanların çift organları (böbrekler gibi) yan yana yerine biri diğerinin üstünde görünür ve çoğu bir tane işlevsel akciğere sahiptir. Bazı türler, kloakın her iki tarafında artakalan bir çift pençeyle birlikte pelvik kemere sahiptir.
Yılanlar Antarktika ve çoğu ada dışında dünyanın her yerinde bulunur. 456 cins ve 2900'ün üzerinde türü kapsayan tanımlanmış on beş familyası bulunmaktadır.[1][2] Büyüklük aralığı 10 cm uzunluğundaki küçücük Leptotyphlops carlae türünden 7.6 metre uzunluğa erişebilen pitonlar ve anakondalara kadar değişiklik gösterir. Son keşfedilen Titanoboa cinsinin fosili 15 metre uzunluğundaydı. Yılanların Kretase döneminde hem kazıcı hem de sucul kertenkelerden evrimleştiği düşünülmektedir. Modern yılanların çeşitlenmesi ise Paleosen dönemde oldu. Yılanların Türkiye'de 47 türü bulunur.
Çoğu yılan zehirsizdir ve zehirli yılanlar da zehirlerini öncelikli olarak savunma amacından çok avı kontrol altına almak ve öldürmek için kullanırlar. Bazıları insanlarda acılı yaralanmalara ve ölüme sebep olabilecek denli güçlü zehire sahiptirler. Zehirsiz yılanlar da avlarını ya canlı olarak yutarlar ya da sıkarak öldürürler. Amatörler için yılanları görünüşüne göre zehirli zehirsiz olarak nitelendirmek zor olup onlardan uzak durmak ya da bir profesyonelle yaklaşmak gerekir